Krizler Arasında Kaybolan Umut Toplumun ruh halini en iyi anlatan şey, çarşıda-pazarda yankılanan seslerdir. Bugün sokakta yürürken duyulan sesler umut dolu değil, kaygı dolu. Bir yanda işsizlik korkusu, diğer yanda hayat pahalılığı…
İnsanların yüzünde asık bir ifade, dilinde tek bir kelime var: “Geçim.” Ne yazık ki siyaset, bütün bu sıkıntıların çözüm yeri olması gerekirken, bir kavga arenasına dönüşmüş durumda. Vatandaşın sofrasındaki ekmeği büyütecek tartışmalar yerine, kimin daha çok bağırdığı, kimin daha çok alkış topladığı konuşuluyor.
Bir yanda şirketler kepenk kapatıyor, diğer yanda lüks içinde yaşayan bir avuç azınlık var. Adalet terazisinin bu kadar bozulduğu bir ortamda, toplumsal barışı ayakta tutmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Çünkü insanlar sadece cebinden değil, adalet duygusundan da mahrum bırakılıyor. Şimdi sormak gerekiyor: Çocukların geleceğini ipotek altına alan borçlarla mı övüneceğiz? Gençlerin umudunu bavula doldurup yurtdışına gitmesini mi izleyeceğiz? Yoksa hep birlikte ses çıkarıp, “Bu düzen değişmeli” mi diyeceğiz? Krizler gelir geçer. Ama kaybolan şey umut olursa, en büyük kayıp o olur. Bugün yapılması gereken, toplumun umudunu yeniden yeşertmek.
Bunun yolu da şeffaf yönetimden, adaletten ve halkın sesini gerçekten duyan siyaset anlayışından geçiyor. Çünkü umut olmadan, hiçbir gelecek kurulmaz.